ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

﴿ اَلَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ ﴿١٦﴾ اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ ﴿١٧﴾

16-17. O takvâ sahipleri ki, ″Ey Rabbimiz! Sana îman ettik, bizim günahlarımızı bağışla ve bizi Cehennem azâbından koru″ derler.* Onlar sabrederler, îmanlarında sâdıktırlar, ibâdette devamlıdırlar, mallarını Allah yolunda infak ederler ve seher vakitlerinde istiğfar ederler.

İzah: Bu âyetlerde geçen ibâdetlerle ilgili olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur.

يَنْزِلُ رَبُّنَا تَبَارَكَ وَتَعَالَى كُلَّ لَيْلَةٍ إِلَى سَمَاءِ الدُّنْيَا حِينَ يَبْقَى ثُلُثُ اللَّيْلِ الْآخِرُ فَيَقُولُ مَنْ يَدْعُونِي فَأَسْتَجِيبَ لَهُ مَنْ يَسْأَلُنِي فَأُعْطِيَهُ مَنْ يَسْتَغْفِرُنِي فَأَغْفِرَ لَهُ (د عن ابى هريرة)

″Her gece, gecenin son üçte biri kaldığında Allah’u Teâlâ dünyâ semâsına iner ve şöyle buyurur: Yok mu bir isteyen, istediğini vereyim. Yok mu bir duâ eden, duâsını kabul edeyim, yok mu istiğfar eden, bağışlayayım.″[1]

يَا أَيُّهَا النَّاسُخُذُوا مِنْ الْأَعْمَالِ مَا تُطِيقُونَ فَإِنَّ اللّٰهَ لَايَمَلُّحَتَّىتَمَلُّواوَإِنَّ أَحَبَّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللّٰهِ مَا دَامَ وَإِنْ قَلَّ (خ عن عائشة)

″Ey insanlar! Amellerden gücünüz yettiği kadar yapın. Çünkü Allah, siz usanmadıkça usanmaz. Allah’a amellerin en sevgili olanı, azda olsa devamlı olanıdır.″[2]

اِنَّهُ لَيُغَانُ عَلَى قَلْبِى وَاِنِّى لَأَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ فِى الْيَوْمِ مِائَةَ مَرَّةٍ )م طب عن الاغر المزنى(

″Muhakkak ki, kalbime perde çekilir ve bu nedenle ben günde yüz kere (Estağfirullah el-Azîm, diye) Allah’a istiğfar ederim.″[3]

ثَلَاثَةٌ مَعْصُومُونَ مِنْ شَرِّ اِبْلِيسَ وَجُنُودِهِ: اَلذَّاكِرُونَ اللّٰهَ كَثِيرًا بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْمُسْتَغْفِرُونَ بِالْاَسْحَارِ وَالْبَاكُونَ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ (ابو الشيخ فى الثواب عن ابن عباس)

″Üç şey kimde var ise şeytanın ve yardımcılarının şerrinden kur-tulmuştur. Zikrullahı gece gündüz çok edenler, seher vakti (Estağfirullah el-Azîm, diye) istiğfar edenler. Allah korkusundan ağlayanlar.″[4]

Yine bu hususta Mesrûk Hazretlerinden şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

سَأَلْتُ عَائِشَةَ عَنْ عَمَلِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ كَانَ يُحِبُّ الدَّائِمَ قَالَ قُلْتُ أَيَّ حِينٍ كَانَ يُصَلِّي فَقَالَتْ كَانَ إِذَا سَمِعَ الصَّارِخَ قَامَ فَصَلَّى (م عن مسروق)

Hz. Âişe’ye sordum: ″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e göre hangi amel efdaldi?″ Bana: ″Devamlı olan″ diye cevap verdi. Ben tekrar: ″Gecenin hangi vaktinde kalkardı?″ dedim. ″Horozun sesini işittiği zaman kalkar akabinde namaz kılardı″ diye cevap verdi.[5]

﴿ وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿١٣٥﴾ اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۜ ﴿١٣٦﴾

135-136. Ve onlar, büyük bir günah yaptıkları yahut (herhangi bir mâsiyeti yüklenmekle) nefislerine zulmettikleri vakit, Allah’u Teâlâ’yı hatırlayarak hemen günahlarına istiğfar ederler. Allah’u Teâlâ’dan başka günahları kim bağışlar? Onlar günahlarında bile bile ısrar etmezler* İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir bağışlanma ve altlarından nehirler akan Cennetlerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Güzel amellerde bulunanların mükâfatı ne güzeldir.

İzah: Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 135 ile ilgili olarak Ebû Bekir, es-Sıddîk Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا مِنْ مُسْلِمٍ يُذْنِبُ ذَنْبًا ثُمَّ يَتَوَضَّأُ فَيُصَلِّي رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ يَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ تَعَالَى لِذَلِكَ الذَّنْبِ إِلَّا غَفَرَ لَهُ وَقَرَأَ هَاتَيْنِ الْآيَتَيْنِ {وَمَنْ يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرْ اَللّٰهَ يَجِدْ اللّٰهَ غَفُورًا رَحِيمًا وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ الْآيَةَ (حم عن ابو بكر الصديق)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Günah işleyen, sonra abdest alıp iki rekât namaz kılarak bu günahı için Allah’tan af dileyen hiçbir Müslüman yoktur ki bağışlanmış olmasın″ buyurarak, ″Her kim bir fenâlık yapar yahut (bir günah işleyerek) nefsine zulmeder ve sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’u Teâlâ’yı çok bağışlayıcı ve çok merhametli bulur″ mealindeki Sûre-i Nisâ, Âyet 110 ile ″Ve onlar, büyük bir günah yaptıkları yahut (herhangi bir mâsiyeti yüklenmekle) nefislerine zulmettikleri vakit, Allah’u Teâlâ’yı hatırlayarak hemen günahlarına istiğfar ederler. Allah’u Teâlâ’dan başka günahları kim bağışlar? Onlar günahlarında bile bile ısrar etmezler″ mealindeki Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 135’i okudu.[6]

Her insan günah işleyebilir. Hatâ edebilir. Asıl olan insanın hatâsının farkına varıp tevbe etmesidir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

كُلُّ بَنِي آدَمَ خَطَّاءٌ وَخَيْرُ الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ (ه عن انس)

″İnsanoğlunun hepsi günah işler. Günah işleyenlerin en hayırlısı ise işlediği günaha pişman olup tevbe edendir.″[7]

Tevbenin şartları şunlardır: Evvelki günahlara pişman olup bir daha işlememeye niyet etmektir, günah ehlinden arkadaşlarını terk edip tevbekârlar ile beraber olmaktır ve kalan ömrünü ibâdete sarf etmektir. Bu şartlar ile her kim tevbe ederse, hiç günah işlememiş gibi olur. Bu şartlar ile tevbe edenler hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اَلتَّائِبُ مِنَ الذَّنْبِ كَمَنْ لَا ذَنْبَ لَهُ (ه عن أبي عبيدة بن عبد اللّٰه)

″Günaha tevbe eden, hiç günah işlemeyen kimse gibidir.″[8]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ تُوبُوا إِلَى اللّٰهِ فَإِنِّي أَتُوبُ فِي الْيَوْمِ إِلَيْهِ مِائَةَ مَرَّةٍ. )م حم عن ابن عمر(

″Ey insanlar! Allah’a tevbe edin. Zîrâ ben de Allah’a, günde yüz kere (Estağfirullah el-Azîm, diye) tevbe istiğfar ediyorum.″[9]


[1] Sünen-i Ebû Dâvud, Sünnet 21.

[2] Sahih-i Buhârî, Libas 43.

[3] Sahih-i Müslim, Zikir 12 (41 Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 884, 879.

[4] Râmûz’ul-Ehâdîs, 266/1.

[5] Sahih-i Müslim, Salât’ul-Müsâfirîn 16 (131 Sahih-i Buhârî, Teheccüd 7, Rikâk 18.

[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 46.

[7] Sünen-i İbn-i Mâce, Zühd 30.

[8] Sünen-i İbn-i Mâce, Zühd 30; Râmûz’ul Ehâdîs, s. 196/12.

[9] Sahih-i Müslim, Zikir 12 (42 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 17173.