HÛD SÛRESİ

﴿ وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُودًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُفْتَرُونَ ﴿٥٠﴾ يَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًاۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى الَّذ۪ي فَطَرَن۪يۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٥١﴾ وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً اِلٰى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِم۪ينَ ﴿٥٢﴾

50-52. Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u Peygamber olarak gönderdik. O dedi ki: ″Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin. Sizin için O’ndan başka ilah yoktur. Siz ise (putlara ibâdet ederek, Allah’a ortak koşan) iftiracılardan başka bir şey değilsiniz.* Ey kavmim! Ben dâvetime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım, beni yaratan Allah’a aittir. Düşünmüyor musunuz?* Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tevbe edin ki, size semâdan bol bol yağmur yağdırsın, (mallar ve evlat ile) kuvvetinizi daha da artırsın. Mücrimler olarak (Allah’tan) yüz çevirmeyin.″

İzah: Hûd Aleyhisselâm, Âd kavminden olup Nûh Aleyhisselâm’ın zürriyetindendir. Bunlar, bir Arap kabilesi olup Yemen bölgesinde ikâmet ederlerdi.

Hûd Aleyhisselâm, kavmini hak yola dâvet etmiş ve onlardan bu dâvetine karşı hiçbir dünyâlık menfaat ve ücret beklemediğini beyan ederek, ″Şâyet ben, size öğüt vermekten başka bir maksat gütmüş olsaydım, yaptığım dâvete karşılık, sizlerden bir kısım dünyâ menfaatleri elde etmeye çalışırdım″ diye buyurmuştur.

Rivâyet edildiğine göre, Âd kavminin, küfürleri sebebiyle yurtlarında kuraklık olmuştu. Kendileri geniş arazilere sahip olduklarından ziraat ile uğraşıyorlardı ve bu kuraklıktan dolayı yağmura şiddetli ihtiyaçları vardı. Allah’u Teâlâ’nın verdiği bir belâ ile bunların kadınlarının çoğu kısırlaşmıştı. Bu sebeple çocukları olmuyordu. Bunlar diğer kavimlere karşı kuvvetsiz bir hâle gelmişlerdi. Hûd Aleyhisselâm, Allah’u Teâlâ’ya istiğfar ve tevbe etmeleri durumunda bu sıkıntılardan kurtulacaklarını, bolluk ve bereket olacağını onlara haber vermişti.

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ لَزِمَ الِاسْتِغْفَارَ جَعَلَ اللّٰهُ لَهُ مِنْ كُلِّ ضِيقٍ مَخْرَجًا وَمِنْ كُلِّ هَمٍّ فَرَجًا وَرَزَقَهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ (د ه عن عبد اللّٰه بن عباس)

″Kim istiğfar etmeye devam ederse, Allah’u Teâlâ o kimse için her sıkıntıdan bir çıkış ve her kederden bir kurtuluş yolu ihsan eder ve onu, ummadığı yerden (helâl ve güzel rızık ile) rızıklandırır.″[1]

﴿ قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِك۪ٓي اٰلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِن۪ينَ ﴿٥٣﴾ اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ ﴿٥٤﴾ مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعًا ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ ﴿٥٥﴾ اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٥٦﴾ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ٓ اِلَيْكُمْۜ وَيَسْتَخْلِفُ رَبّ۪ي قَوْمًا غَيْرَكُمْۚ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْـًٔاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ ﴿٥٧﴾

53-57. Kavmi de dediler ki: ″Ey Hûd! Sen bize açık bir mûcize ile gelmedin. Biz senin sözünle ilahlarımızı terk edecek değiliz. Biz sana îman edecek de değiliz.* Biz: ″İlahlarımızdan bâzısı seni fenâ çarpmış″ demekten başka bir şey söylemeyiz. Hûd dedi ki: ″Ben, Allah’ı şâhit tutarım. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.* Haydi (sizler de, ilahlarınız da) hep birlikte bir araya gelin ve bana istediğiniz tuzağı kurun, bana mühlet de vermeyin.* Şüphesiz ben, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hareket eden hiçbir canlı varlık yoktur ki, idâre ve tasarrufu O’nun elinde olmasın. Şüphesiz Rabbimin yolu, elbette hak olan yoldur.* Eğer haktan yüz çevirirseniz, ben size tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi muhakkak tebliğ ettim. Rabbim sizi helâk eder ve yerinize başka bir kavim getirir. Hakkı kabulden yüz çevirmekle O’na aslâ zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki Rabbim, her şeyin koruyucusu ve gözetleyicisidir.″

﴿ وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ ﴿٥٨﴾

58. Âd kavminin helâki hakkındaki emrimiz gelince, Hûd’u ve onunla beraber îman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık ve onları ağır bir azaptan kurtardık.

﴿ وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ ﴿٥٩﴾ وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟ ﴿٦٠﴾

59-60. Rablerinin âyetlerini inkâr eden, Peygamberlerine isyan eden, inatçı ve cebbâr olan önderlerine tâbi olan Âd kavminin hâli budur.* Onlar, hem dünyâda, hem de âhiret gününde bir lânete tâbi tutuldular. Haberiniz olsun ki, Âd kavmi, Rablerini inkâr ettiler. Haberiniz olsun ki, Hûd’un kavmi olan Âd, Allah’ın rahmetinden uzaklaştılar.

İzah: Âd kavminin inatçı ve kibirli olan önderleri tanrılık iddiasında bulunan Şeddat idi. Hûd Aleyhisselâm‘ın kavmi olan Âd kavmi ve bunların nasıl helâk edildiğine dair geniş bilgi için Sûre-i A’râf, Âyet 72 ve izahına bakınız.


[1] Sünen-i Ebû Dâvud, Vitir 26; Sünen-i İbn-i Mâce, Edeb 57.