ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

﴿ قَالَتْ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌۜ قَالَ كَذٰلِكِ اللّٰهُ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿٤٧﴾ وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ ﴿٤٨﴾ وَرَسُولًا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓا ئ۪لَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ ﴿٤٩﴾ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَلِاُحِلَّ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ وَجِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ ﴿٥٠﴾ اِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٥١﴾

47-51. Meryem: ″Yâ Rabbi! Bana hiçbir insan dokunmadığı halde, çocuğum nasıl olur?″ deyince, Cebrâil dedi ki: Allah’u Teâlâ dilediğini böyle yaratır. Bir şeyin olmasını istediği zaman, ona sâdece ″Ol″ der, o da hemen oluverir.* Allah’u Teâlâ ona kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecektir.* Ve onu İsrailoğullarına Peygamber olarak gönderecektir. O da, onlara şöyle der: ″Ben size Rabbinizden mûcizeler ile geldim. Ben size çamuru kuş şeklinde yaparım ve ona üflerim. O da Allah’ın izniyle kuş olur, uçar. Anadan doğma körlerin gözlerini açar ve ebraslıları (vücudunda beyaz lekeler çıkan hastaları) bu illetten kurtarırım ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Yediğiniz ve evlerde sakladığınız şeyleri size haber veririm. Eğer îman ederseniz, bunlar sizin için elbette birer mûcizedir.* Benden evvel nâzil olan Tevrat’ı tasdik eder ve Tevrat’ta size haram olanlardan bir kısmının helâl olduğunu beyan eder olduğum halde, Allah tarafından apaçık âyetler ile size geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.* Muhakkak ki Allah’u Teâlâ, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Artık O’na ibâdet edin, doğru yol budur.″

İzah: Bu Âyet-i Kerîme’de Allah’u Teâlâ, Hz. Îsâ’nın çamurdan yaptığı kuşa üflemesiyle kuşun (yarasanın) canlanıp uçması, anadan doğma körlerin gözlerini açması, ebraslıları iyi etmesi ve ölüleri diriltmesi ve evde yedikleri yemekleri onlara haber vermesi gibi bir kısım mûcizelerini zikretmektedir.

Âyet-i Kerîme’de geçen kitap ve hikmet ilmi hakkında geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 151 ve izahına bakınız.

﴿ مَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُؤْتِيَهُ اللّٰهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا ل۪ي مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّ۪نَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَۙ ﴿٧٩﴾ وَلَا يَأْمُرَكُمْ اَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلٰٓئِكَةَ وَالنَّبِيّ۪نَ اَرْبَابًاۜ اَيَأْمُرُكُمْ بِالْكُفْرِ بَعْدَ اِذْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ۟ ﴿٨٠﴾

79-80. Allah’u Teâlâ’nın Peygamberlik bahşettiği, kitap ve hikmete nâil olan bir kimse, halka: ″Allah’ı bırakın da bana kul olun″ demez. Lâkin: ″Öğrenip öğrettiğiniz kitap üzere Allah’a tâbi olun″ der.* Size: ″Melekleri ve Peygamberleri Rabb edinin″ diye de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size hiç küfrü emreder mi?

İzah: İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:

Yahudi Hahamları ile Necran Hristiyanları, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzurun­da bir araya geldikleri zaman, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem onları Müslüman olmaya dâvet etmiş, bunun üzerine Kureyza Yahudilerinden olan Ebû Râfi şöyle demiştir: ″Yâ Muhammed! Hristiyanların Hz. Îsâ’ya taptıkları gibi, bizim de sana tapmamızı mı isti­yorsun?″ Necran Hristiyanlarından Revs isminde biri de: ″Yâ Muhammed! Sen bizden kendine tapmamızı istiyor ve bizi buna mı dâvet ediyorsun?″ demiş. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: ″Allah’u Teâlâ’nın dışında başka bir şeye ibâdet etmemizden veya onun dışında başka bir şeye ibâdet edilmesini emretme­mizden Allah’a sığınırız. Allah’u Teâlâ beni ne böyle bir şeyle göndermiş, ne de bunu ba­na emretmiştir.″ İşte bu hâdise üzerine bu âyetler nâzil olmuştur.

Yine Âyet-i Kerîme’de geçen kitap ve hikmet ilmi hakkında geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 151 ve izahına bakınız.

﴿ لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿١٦٤﴾

164. Yemin olsun ki Allah’u Teâlâ, Mü’minlere büyük lütufta bulundu. Zîrâ onlara Allah’ın âyetlerini okuyan, onları günahlardan temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir Resûl gönderdi. Oysa onlar, evvelce apaçık bir dalâlet içindeydiler.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme’de: ″Kitabı ve hikmeti öğreten″ diye buyrularak, iki ayrı ilimden bahsedilmektedir. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اَلْعِلْمُ عِلْمَانِ فَعِلْمٌ ثَابِتٌ فِى الْقَلْبِ فَذَاكَ الْعِلْمُ النَّافِعُ وَعِلْمٌ فِى اللِّسَانِ فَذَاكَ حُجَّةُ اللّٰهِ عَلَى عِبَادِهِ (ابو نعيم عن انس)

″İlim ikidir: Biri kalpte sâbittir. İşte en faydalı olan ilim (Hikmet ve Ledün ilmi) budur. Bir ilim de lisândaki ilimdir (kitaptır). Bu da Allah’u Teâlâ’nın kullarına hüccetidir (delilidir).[1]

Bu hususta geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 151 ve izahına bakınız.


[1] Râmûz’ul Ehâdîs, s. 223/2; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, Hadis No: 60.