ENFÂL SÛRESİ

﴿ اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿٧٢﴾

72. Îman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden Muhâcirler ile onları barındırıp yardım eden Ensâr var ya, işte bunlar birbirlerinin dostudurlar. Îman edip de hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar (mîras hususunda) aranızda hiçbir velâyet sorumluluğu yoktur. Onlar, din hususunda sizden yardım talep ederlerse, onlara yardım etmek üzerinize vâciptir. Fakat harp etmemek üzere antlaşma yaptığınız kavim ile harp etmek için sizden yardım isterlerse, yardım etmeyin. Allah’u Teâlâ, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

İzah: Mekke’den Medîne’ye hicret eden Muhâcirlerle, onları barındıran Ensar, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından kardeş yapılmış, aralarındaki dostluk o dere­ceye ulaşmıştı ki, birbirlerine mîrasçı olmuşlardı.[1] Daha sonra mîras hükümlerini açıklığa kavuşturan âyetler geldi ve âyetlerde belirtilen akrabalar dışında, Mü’minlerin birbirlerine mîrasçı olmaları kaldırıldı.

﴿ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ ﴿٧٤﴾

74. Îman edip hicret edenler, Allah yolunda cihat edenler ve Muhâcirleri barındırıp yardım eden Ensar var ya, işte onlar hakkıyla Mü’mindirler. İşte onlar için bağışlanma ve bol rızık vardır.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme’de olduğu gibi, Allah’u Teâlâ yüzlerce Âyet-i Kerîme’de, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Ashâbı olan Muhâcir ve Ensârı övmekte ve onlara büyük mükâfatlar vaad etmektedir. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de birçok Hadis-i Şerif’inde Ashâb-ı Kirâm’a dil uzatanlara lânet etmektedir.

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:

اِذَا رَأَيْتُمْ الَّذِينَ يَسُبُّونَ أَصْحَابِى فَقُولُوا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى شَرِّكُمْ (ت عن ابن عمر(

Ashâbıma hakaret edenleri gördüğünüz vakit, ″Allah’ın lâneti sizin şerrinize olsun″ deyin.[2]

إِنَّ اللّٰهَ اخْتَارَنِي وَاخْتَارَ أَصْحَابِي فَجَعَلَهُمْ أَصْهَارِي وَجَعَلَهُمْ أَنْصَارِي وَإِنَّهُ سَيَجِيءُ فِي آخِرِ الزَّمَانِ قَوْمٌ يَنْتَقِصُونَهُمْ أَلَا فَلَا تُنَاكِحُوهُمْ أَلَا فَلَا تَنْكِحُوا إِلَيْهِمْ أَلَا فَلَا تُصَلُّوا عَلَيْهِمْ عَلَيْهِمْ حَلَّتْ لَعْنَةُ (عق ابن النجار عن انس بن مالك(

″Şüphesiz Allah’u Teâlâ, Beni ve Ashâbımı seçti. Ashâbımı Bana akraba ve yardımcılar kıldı. Bilesiniz âhir zaman­da bir kısım insanlar çıkıp Ashâbımın kadrini, kıymetini düşürmeye çalışacak. Dik­kat edin! Onlarla evlenmeyin. Dik­kat edin! Onlara kız vermeyin. Dikkat edin! Onlarla birlikte namaz kılmayın. Onla­rın (cenâze) namazını da kılmayın. Onlara Hakk’ın lâneti inmiştir.″[3]

اللّٰهَ اللّٰهَ فِى أَصْحَابِى فَمَنْ أَبْغَضَهُمْ فَلِبُغْضِى أَبْغَضَهُمْ وَمَنْ أَحَبَّهُمْ فَلِحُبِّى أَحَبَّهُمْ اَللّٰهُمَّ اَحَبَّ مَنْ أَحَبَّهُمْ وَاَبْغِضِى مَنْ أَبْغَضَهُمْ (ابن النجار عن انس)

″Ashâbım hakkında Allah, Allah derim. Kim onlara buğzederse Bana buğzetmiştir. Ben de o kimseye buğzederim. Kim de Ashâbımı severse, Beni sevmiştir. Ben de o kimseleri severim. Allah’ım! Ashâbımı sevenleri sev, Ashâbıma buğzedenlere buğzet.″[4]

لَا تَسُبُّوا أَصْحَابِى فَمَنْ سَبَّ أَصْحَابِى فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّٰهِ وَالْمَلٰئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ لَا يُقْبَلُ مِنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ صَرْفٌ وَلَا عَدْلٌ (أبو نعيم عن جابر)

″Ashâbıma hakaret etmeyin. Kim Ashâbıma hakaret ederse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerine olur ve mahşer gününde de onun (dünyâda iken yaptığı) hiçbir iyi ameli kabul edilmez.″[5]

شَفَاعَتِى مُبَاحَةٌ اِلَّا لِمَنْ سَبَّ أَصْحَابِى. (حل عن عبد الرحمن بن عوف)

″Benim şefaatim, Müslüman olan herkese olacaktır. Ancak Ashâbıma hakaret edenlere şefaatim yoktur.″[6]

﴿ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٧٥﴾

75. Sonradan îman edip hicret edenler ve sizinle beraber cihat edenlere gelince, işte onlar da sizdendir. Allah’ın kitabına göre, (mîrasçı olma bakımından) akrabalar birbirlerine daha lâyıktır­lar. Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ her şeyi hakkıyla bilendir.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme hakkında İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:

Hicret sonrası Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Ashâbını birbirleriyle kardeş kıldı. Bu kardeşliğe göre de birbirlerine mîrasçı oldular. Allah’ın kitabına göre, (mîrasçı olma bakımından) akrabalar birbirlerine daha lâyıktır­lar″ diye geçen âyet nâzil olunca, bu uygulamayı bıraktılar ve mîrası akrabalığa göre paylaşmaya başladılar.[7]

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, şu Hadis-i Şerif’inde, Muhâcir ve Ensârı tâkip eden Mü’minlerin vasıflarından bahsetmekte ve bu vasıfta olanların da Muhâcir ve Ensâr gibi olduklarını beyan etmektedir:

غَشِيَتْكُمُ السَّكْرَتَانِ سَكْرَةُ حُبِّ الْعَيْشِ وَحُبُّ الْجَهْلِ فَعِنْدَكَ ذَلِكَ لَا تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَلا تَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْقَائِمُونَ بِالْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ كَالسَّابِقِينَ الأَوَّلِينَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنْصَارِ (حل عن عائشة)

″Âhir zamanda iki sarhoşluk sizi kaplar. Birincisi, geçim sarhoş-luğudur. İkincisi de cehâlet sarhoşluğudur. O zaman ne iyiliği emreder, ne de kötülükten nehyedersiniz. İşte o zaman da Allah’ın kitabı ve Resûlünün sünneti ile amel edip başkalarına da öğretenler, (derece bakımından) öne geçen Muhâcir ve Ensâr gibidirler.″[8]


[1] Sûre-i Nisâ, Âyet 11, 12, 176. Yine bu hususta bakınız: Sûre-i Enfâl, Âyet 75.

[2] Sünen-i Tirmizî, Menâkib 53.

[3] Kütüb-i Sitte, c. 1, s. 525; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 89/7; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 32468, 32529.

[4] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 185/5; Sünen-i Tirmizî, Menâkib 53; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 19641.

[5] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 473/8; Kenz’ül-İrfan, Hadis No: 155.

[6] Kenzul-Ummal, Hadis No: 39058; Kenz’ül-İrfan, Hadis No: 162.

[7] Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 7, s. 210.

[8] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 321/5.