BAKARA SÛRESİ

﴿ وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْمَح۪يضِۜ قُلْ هُوَ اَذًىۙ فَاعْتَزِلُوا النِّسَٓاءَ فِي الْمَح۪يضِۙ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَۚ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ ﴿٢٢٢﴾

222. Ey Resûlüm! Sana kadınların hayız hâlinden sorarlar. De ki: ″O bir ezâdır. Zevceleriniz temizleninceye kadar ay hâlinde onlarla cimâ etmeyin. İyice temizlendikleri vakit, Allah’ın emir buyurduğu mahalden onlarla cimâ edin. Şüphesiz Allah’u Teâlâ, tevbe edenleri sever ve günahlardan temizlenenleri de sever.″

İzah: Bu Âyet-i Kerîme’nin nüzul sebebine dair Enes Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

اِنَّ الْيَهُودَ كَانَتْ اِذَا حَاضَتْ مِنْهُمْ اَلْمَرْأَةُ اَخْرَجُوهَا مِنَ الْبَيْتِ وَلَمْ يُؤَاكِلُوهَا وَلَمْ يُشَارِبُوهَا يُجَامِعُوهَا فِي الْبَيْتِ فَسُئِلَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ ذَلِكَ فَأَنْزَلَ اللّٰهُ تَعَالٰى ذِكْرُهُ {وَيَسْأَلُونَكَ عَن الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ اَذىً فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِى الْمَحِيضِ} اِلَى آخِرِ اْلآيَةِ. فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: جَامِعُوهُنَّ فِى الْبُيُوتِ واصْنَعُوا كُلَّ شَىْءٍ غَيْرَ النِّكَاحِ (د ن حم ت عن انس بن مالك)

Yahudiler, bir kadın hayızlı olduğunda onu evden (odasından) çıkarırlar onunla yemezler, içmezler ve aynı evde birlikte bulunmazlardı. Bu durum Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e soruldu. Bunun üzerine Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 222’yi indirdi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de bunun üzerine: ″Onlarla birlikte evlerde oturun ve cinsi temastan başka her şeyi yapın″ buyurdu.[1]

Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ şöyle buyurmuştur:

كَانَ إِحْدَانَا إِذَا كَانَتْ حَائِضًا أَمَرَهَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ تَأْتَزِرَ فِي فَوْرِ حَيْضَتِهَا ثُمَّ يُبَاشِرُهَا قَالَتْ وَأَيُّكُمْ يَمْلِكُ إِرْبَهُ كَمَا كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَمْلِكُ إِرْبَهُ (خ م عن عائشة)

″Bizden birimiz, hayızlı olduğumuz zaman, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ona dizi ile göbeği arasında bir şey giymesini emrederdi. Sonra ona dokunurdu. Sizden hanginiz Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem‘in hâkim olduğu kadar nefsine hâkimdir?″[2]

Hayızlı kadının temizlik süresi hakkında Enes b. Mâlik Radiyallâhu anhu’dan şöyle nakledilmiştir:

الْحَيْضُ ثَلاَثٌ وَأَرْبَعٌ وَخَمْسٌ وَسِتٌّ وَسَبْعٌ وَثَمَانٍ وَتِسْعٌ وَعَشْرٌ فَإِنْ زَادَ فَهِىَ مُسْتَحَاضَةٌ (قط عن ابن مسعود(

″Hayızlı kadın üç veya dört veya beş veya altı veya yedi veya sekiz veya dokuz veya on gün bekler. On gün geçmesine rağmen hâlâ kan geliyorsa bu, iztihâze (özür) kanıdır.″[3] Yani on günü geçmişse, gelen kan hayız kanı değildir, bu özür kanı sayılır. Bu özür kanının gelmesi, onun ibâdetlerine engel teşkil etmez.

Hayız zamanında haram olan ve câiz olan hususların neler olduğu Hadis-i Şerifler’de açıkça beyan edilmiştir. Bu delillere dayanarak bütün Ehl-i Sünnet ulemâsı şu hususlarda ittifak etmiştir:

″Hayızlı kadın; namaz kılamaz, oruç tutamaz. Adetli olduğu zamanlarda kılamadığı namazları sonradan kaza etmez, fakat tutamadığı oruçları sonradan kaza eder. Kur’ân’a veya Kur’ân’dan bir âyet veya bir âyetten daha az bir bölüm yazılmış bir şeye el süremez ve eline alıp okuyamaz. Ancak duâ âyetlerini, duâ maksadı ile ezberden okuyabilir ve Allah’u Teâlâ’yı zikredip tesbih çekebilir. Kocasıyla cinsi münasebette bulunamaz, kocası kendisinin diz kapağı ile göbek arasından çıplak olarak istifâde edemez, Kâbe’yi tavaf edemez ve mescitlere giremez.″

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

فَإِنِّى لَا أُحِلُّ الْمَسْجِدَ لِحَائِضٍ وَلَا جُنُبٍ (د عن عائشة)

″Kesin olarak hayızlı kadın ile, cünüp olana, mescidi helâl etmiyorum.″[4]

Yine bu Âyet-i Kerîme’ye göre, âdetli hâlinde bulunan bir kadına nikâh kıyılabilir, ancak temizleninceye kadar onunla cinsel ilişkide bulunulamaz.


[1] Sünen-i Ebû Dâvud, Tahâre 103; Kütüb-i Sitte, Hadîs No: 3822.

[2] Sahih-i Buhârî, Hayız 5; Sahih-i Müslim, Hayız 1 (2).

[3] Sünen-i Dârukutnî, Hayz 1; Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 2, s. 494.

[4] Sünen-i Ebû Dâvud, Tahâre 92.