MÂİDE SÛRESİ

﴿ وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۢ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِۜ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَۜ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ ﴿٢٧﴾ لَئِنْ بَسَطْتَ اِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَن۪ي مَٓا اَنَا۬ بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٢٨﴾ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ تَبُٓواَ بِاِثْم۪ي وَاِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِۚ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَۚ ﴿٢٩﴾

27-29. Ey Resûlüm! Sen, Âdem’in iki oğlunun hak ve doğru olan kıssasını onlara haber ver. O vakit ki, onlar iki kurban takdim etmişlerdi. Birisinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: ″Seni muhakkak öldüreceğim″ dedi. Kardeşi de dedi ki: ″Allah’u Teâlâ, ancak takvâ sahiplerinin kurbanını kabul eder.* Yemin ederim ki, sen beni öldürmeye girişirsen, ben seni öldürmeye girişmem. Şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.* Ben, Rabbimin huzuruna kendi günahından başka, benim vebâlimi de taşıyarak Cehennem ehlinden olmanı isterim. Zâlimlerin cezâsı işte budur.″

İzah: Âdem Aleyhisselâm‘ın oğulları olan Hâbil ile Kâbil hakkında şu hâdise nakledilmiştir:

Hz. Havva yirmi defada kırk çocuk do­ğurmuştu. Her doğumda ikiz olarak bir erkek ve bir kız dünyâya getirmişti. Âdem Aleyhisselâm, Allah’ın emri ile, büyüdüklerinde ikizlerden birini, di­ğer ikizlerden biriyle evlendirirdi. Kâbil, Eklima’nın; Hâbil de, Leyuza’nın ikizleriydi. Sonuçta Eklima’nın Hâbil ve Leyuza’nın da Kabil ile evlenmesi gerekiyordu. Fakat Eklima, çok güzel olmasına karşın Leyuza ise, o kadar güzel değildi. Kâbil, hakkına râzı olmadı. Babasına: ″Sen, Hâbil’i daha fazla sevdiğin için Eklima’yı ona vermek istiyorsun. Fakat ben, ikizimi Hâbil’e ver­mem; onu ben alacağım″ dedi. Âdem Aleyhisselâm: ″Allah’ın emri böyle, senin hakkın Leyuza’dır. Eğer inanmazsanız Hakk Teâlâ’ya ikiniz de bir kurban sunun; hanginizin kurbanı kabul edilirse Eklima onundur″ dedi.

Hâbil koyun sahibiydi. Sürüsünden en fazla beğendiği bir koç seçti. Kâbil de çiftçiydi. O da, zayıf ve tanesi az başaklardan bir demet yaptı ve ikisi kurbanlarını belirlenen yere götürdüler. Hâbil’in Cenâb-ı Hakk’a itaat ve teslimiyet göstermesine karşın, Kâbil: ″Kurbanım kabul edilse de edilmese de, ben Eklima’yı Hâbil’e vermem″ diye düşünmekteydi.

O zamanda kurban, Cenâb-ı Hakk tarafından kabul edilirse, gökten du­mansız bir ateş iner ve onu yakardı. Nihâyet bir ateş geldi ve Hâbil’in koyununu yaktı. Fakat başak demetine dokunmadı. Kâbil, buna fenâ halde öfkelendi ve kardeşini ölümle tehdit ederek, ″Seni öldürürüm. Zîrâ sen benim güzel olan ikizimi nikâhlamak istiyorsun. Ben ise, senin çirkin olan ikizini almak mecburiyetinde kalacağım. Fakat buna müsaade etmeyeceğim″ dedi. Hâbil de ona: ″Allah’u Teâlâ ancak takvâ sahibi olanın kurbanını kabul eder. Senin niyetin bozuk ve fenâ olduğu için seninkini reddetti ise, benim bunda ne kabahatim var″ dedi.

Hz. Âdem’in oğulla­rından Hâbil, Kâbile: ″Yemin ederim ki, sen beni öldürmeye girişirsen, ben seni öldürmeye girişmem″ diye söylemesinin sebebi kardeşkanı akıtmanın haram olduğunu ifade etmek içindir.

Kâbil’in yaptığı gibi haksız yere birbirlerini öldürmeye çalışan Müslümanların Cehenneme gireceğine dair Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِذَا الْتَقَى الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا فَالْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِي النَّارِ قَالُوا يَا رَسُولَ اللّٰهِ هَذَا الْقَاتِلُ فَمَا بَالُ الْمَقْتُولِ قَالَ إِنَّهُ أَرَادَ قَتْلَ صَاحِبِهِ (ن ه عن ابى موسى)

″İki Müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya geldiğinde, öldüren de öldürülen de ateştedir.″ Dediler ki: ″Yâ Resûlallah! Evet, bunların biri kâtildir. Fakat öldürülenin suçu nedir?″ Buyurdu ki: ″O da arkadaşını öldürmek istemiştir.″[1]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem diğer bir Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

إِنَّهَا سَتَكُونُ فِتَنٌ أَلَا ثُمَّ تَكُونُ فِتْنَةٌ الْقَاعِدُ فِيهَا خَيْرٌ مِنْ الْمَاشِي فِيهَا وَالْمَاشِي فِيهَا خَيْرٌ مِنْ السَّاعِي إِلَيْهَا أَلَا فَإِذَا نَزَلَتْ أَوْ وَقَعَتْ فَمَنْ كَانَ لَهُ إِبِلٌ فَلْيَلْحَقْ بِإِبِلِهِ وَمَنْ كَانَتْ لَهُ غَنَمٌ فَلْيَلْحَقْ بِغَنَمِهِ وَمَنْ كَانَتْ لَهُ أَرْضٌ فَلْيَلْحَقْ بِأَرْضِهِ قَالَ فَقَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَرَأَيْتَ مَنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ إِبِلٌ وَلَا غَنَمٌ وَلَا أَرْضٌ قَالَ يَعْمِدُ إِلَى سَيْفِهِ فَيَدُقُّ عَلَى حَدِّهِ بِحَجَرٍ ثُمَّ لِيَنْجُ إِنْ اسْتَطَاعَ النَّجَاءَ اللّٰهُمَّ هَلْ بَلَّغْتُ اللّٰهُمَّ هَلْ بَلَّغْتُ اللّٰهُمَّ هَلْ بَلَّغْتُ قَالَ فَقَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَرَأَيْتَ إِنْ أُكْرِهْتُ حَتَّى يُنْطَلَقَ بِي إِلَى أَحَدِ الصَّفَّيْنِ أَوْ إِحْدَى الْفِئَتَيْنِ فَضَرَبَنِي رَجُلٌ بِسَيْفِهِ أَوْ يَجِيءُ سَهْمٌ فَيَقْتُلُنِي قَالَ يَبُوءُ بِإِثْمِهِ وَإِثْمِكَ وَيَكُونُ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ (م عن أبي بكرة(

″Muhakkak ki bir fitne kopacaktır. Haberiniz olsun ki, sonra bir fitne daha kopacaktır. Bu fitneler zamanında oturan ayakta durandan daha hayırlıdır. Ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır. Bu fitne indiği yahut meydana geldiği zaman develeri olan develerinin ardına gitsin, koyunları olan koyunlarının ardına gitsin, arazisi olan da arazisine gitsin.″ Bunun üzerine bir adam: ″Yâ Resûlallah! Develeri, koyunları ve arâzisi olmayan kimseye ne dersiniz?″ diye sorunca, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Öylesi kılıcına dönsün ve onun keskin tarafı üzerine taşla vurup köreltsin. Sonra da gücü yeterse oradan uzaklaşıp kurtulsun″ karşılığını verdi. Sonra, ″Allah’ım! Tebliğ ettim mi?″ ″Allah’ım! Tebliğ ettim mi?″ ″Allah’ım! Tebliğ ettim mi?″ buyurdu. Bunun ardından diğer bir kimse de, ″Yâ Resûlallah! Ben istemesem de beni bir saftan diğer bir safa götürürlerse, akabinde de birisi beni bir ok atıp ya da kılıçla vurarak öldürürse ne buyurursun?″ deyince, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Öylesi hem kendi günahı, hem de senin günahını yüklenip döner de Cehennem ehlinden olur″ karşılığını verdi.[2]

﴿ فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ اَخ۪يهِ فَقَتَلَهُ فَاَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿٣٠﴾ فَبَعَثَ اللّٰهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْاَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَار۪ي سَوْاَةَ اَخ۪يهِۜ قَالَ يَا وَيْلَتٰٓى اَعَجَزْتُ اَنْ اَكُونَ مِثْلَ هٰذَا الْغُرَابِ فَاُوَارِيَ سَوْاَةَ اَخ۪يۚ فَاَصْبَحَ مِنَ النَّادِم۪ينَۚ ۛ ﴿٣١﴾

30-31. Bunun üzerine kardeşinin katli hususunda nefsine uyup, kardeşini öldürdü. Böylece hüsrâna uğrayanlardan oldu.* Sonra Allah’u Teâlâ, kardeşinin nasıl defnedileceğini ona göstermek için, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Bu karganın hâlini görünce, kâtil): ″Yazık bana, ben bu karga gibi olmaktan ve kardeşimin cesedini örtmekten âciz mi oldum?″ dedi ve pişman olanlardan oldu.

İzah: Rivâyete göre; Kâbil, Hâbil’i öldürmek için çâre arıyordu. Nihâyet İblis, insan şekline girerek bir kuş tuttu. Başını taşla ezdi. Bir insanı nasıl öldüreceğini Kâbil’e gösterdi. Çünkü yeryüzünde henüz hiç kimse ölmemişti. Nihâyet Kâbil, kardeşi Hâbil‘in başını taşla ezdi. Bu sefer yere gömmeyi bilmiyordu. Aylarca sırtında gezdirdi. Bunun üzerine Allah’u Teâlâ, iki karga gönderdi. Onlar birbirle­riyle dövüştüler. Sonunda biri diğerini öldürdü, yeri kazdı ve öldürdüğü kargayı oraya gömdü. Bunu gören Kâbil: ″Ben bu karga gibi olmaktan ve kardeşimin cesedini örtmekten âciz mi oldum? Yazık bana!″ diye söyledi. Böylece Kâbil, karganın yaptığı gibi, kardeşi Habil’i toprağı kazarak yere gömdü.

Kâbil daha sonra, Âdem Aleyhisselâm‘a kardeşini öldürdüğünü ve yere gömdüğünü anlattı. Âdem Aleyhisselâm da, ona bedduâ etti ve huzurundan kovdu. Bu bedduâ sonucunda Kâbil’in yüzü simsiyah oldu.

Kâbil hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَا تُقْتَلُ نَفْسٌ ظُلْمًا إِلَّا كَانَ عَلَى ابْنِ آدَمَ الْأَوَّلِ كِفْلٌ مِنْ دَمِهَا لِأَنَّهُ أَوَّلُ مَنْ سَنَّ الْقَتْلَ (خ م عن عبد اللّٰه)

″Zulm ile öldürülen hiçbir nefis yoktur ki, onun kanının günahından Hz. Âdem’in ilk oğlu Kâbil hesabına bir pay ayrılmasın. Çünkü bu cinâyeti âdet edenlerin önderi odur, kardeşi Hâbil’i öldürmüştür.″[3]

Rivâyet edildiğine göre; üzüm suyundan ilk defa şarabı yapan, söğüt ağacının içini oyup, at kuyruğunun tellerinden ilk defa saz yapan yine Kâbil’dir.

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِيَّاكُمْ وَالْكِبْرَ فَإِنَّ إِبْلِيسَ حَمَلَهُ الْكِبْرُ عَلَى أَنْ لا يَسْجُدَ لآدَمَ وَإِيَّاكُمْ وَالْحِرْصَ فَإِنَّ آدَمَ حَمَلَهُ الْحِرْصُ عَلَى أَنْ أَكَلَ مِنَ الشَّجَرَةِ وَإِيَّاكُمْ وَالْحَسَدَ فَإِنَّ ابْنَيْ آدَمَ إِنَّمَا قَتَلَ أَحَدُهُمَا صَاحِبَهُ حَسَدًا (ابن عساكر عن ابن مسعود)

″Kibirden sakının. Şüphesiz ki kibir, şeytanı Âdem’e secde etmemeye sevk etmiştir. Hırstan da sakının. Zîrâ hırs, Âdem’i mâlum ağaçtan yemeğe sevk etmiştir. Hasetten de sakının. Zîrâ Âdem’in iki oğlundan biri kardeşini ancak haset sebebiyle öldürmüştür. İşte bunlar her hatânın aslıdır.″[4]

Allah’u Teâlâ bu âyette Mü’min­lere, Hz. Âdem’in iki oğlundan sâlih olana uymalarını, kâtil olanı örnek almamalarını bildirmiştir. Bu hususta da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللّٰه ضَرَبَ لَكُمْ اِبْنَيْ آدَم مَثَلًا فَخُذُوا مِنْ خَيْرهمْ وَدَعُوا الشَّرّ (ابن جرير الطبرى، جامع البيان عن الحسن(

″Allah’u Teâlâ size Âdem’in iki oğlunu örnek olarak zikretmiştir. Siz onlar­dan hayırlısını örnek alın, şerli olanını bırakın.″[5]


[1] Sünen-i İbn-i Mâce, Fiten 11; Sünen-i Nesâî, Tahrim’üd-Dem 29.

[2] Sahih-i Müslim, Fiten 3 (13 Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 8479.

[3] Sahih-i Buhârî, Ehâdis’ul-Enbiyâ 1; Sahih-i Müslim, Kasâme 7 (27).

[4] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 173/5.

[5] İbn-i Cerir et-Taberî, Câmi’ul-Beyan, c. 10, s. 230.