MERYEM SÛRESİ

﴿ فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّاۙ ﴿٥٩﴾ اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ ﴿٦٠﴾ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا ﴿٦١﴾ لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا اِلَّا سَلَامًاۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا ﴿٦٢﴾ تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا ﴿٦٣﴾

59-63. Sonra onların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler ve şehvetlerine tâbi oldular. Onlar, Gayya’ya (Cehennemde bir kuyuya) atılacaklardır.* Ancak tevbe edip îman eden ve sâlih amelde bulunanlar, işte bunlar Cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.* Rahmân’ın, kullarına gıyâben vaadettiği Adn Cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz O’nun vaadi yerine gelir.* Onlar, orada boş bir söz işitmezler, ancak ″Selâm″ sözünü işitirler. Onlar için orada sabah akşam güzel rızıklar vardır.* Kullarımızdan, takvâ sahibi olanlara vereceğimiz Cennet işte budur.

İzah: Önceki ümmetlerde namazı terk edip şehvetlerine tâbi olanlar gibi Peygamber Efendimizin ümmetinden de bâzı kimselerin namazı bırakarak şehvetlerine tâbi olacağına dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

يَكُون خَلْف بَعْد سِتِّينَ سَنَة أَضَاعُوا الصَّلَاة وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَات فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا ثُمَّ يَكُون خَلْف يَقْرَءُونَ الْقُرْآن لَا يَعْدُو تَرَاقِيهمْ وَيَقْرَأ الْقُرْآن ثَلَاثَة مُؤْمِن وَمُنَافِق وَفَاجِر وَقَالَ بَشِير قُلْت لِلْوَلِيدِ مَا هَؤُلَاءِ الثَّلَاثَة؟ قَالَ وَالْمُنَافِق كَافِر بِهِ وَالْفَاجِر يَأْكُل بِهِ الْمُؤْمِن مُؤْمِن بِهِ (ك عن ابى سعيد)

″Altmış sene sonra öyle bir nesil gelecek ki, onlar namazı bırakıp şehvetlerine uyacaklar ve bu azgınlıklarının cezâsını görecekler. Sonra öyle bir nesil gelecek ki onlar Kur’ân’ı okuyacaklar, fakat Kur’ân gırtlaklarından aşağıya geçmeyecek. Kur’ân’ı üç sınıf kişi okuyacak: Bunlar: ″Mü’min, münâfık ve fâcir.″ Beşîr Radiyallâhu anhu der ki: Râvi Velid b. Kays’a: ″Bu üç grup kimlerdir?″ diye sordum da, şöyle dedi: ″Münâfık onu (aslında kalben) inkâr edendir. Fâcir, onu geçim aracı edinendir. Mü’min ise, ona inanandır.″[1]

Bu Hadis-i Şerif’te geçen altmışıncı sene, tam olarak Yezid’in hükümdar olduğu senedir. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

تَعَوَّذُوا بِاللّٰهِ مِنْ رَأْسِ السِّتِّينَ وَمَنْ إِمَارَةِ الصِّبْيَانِ وَقَالَ لَا تَذْهَبُ الدُّنْيَا حَتَّى تَصِيرَ لِلُكَعِ ابْنِ لُكَعٍ (حم عن أبي هريرة)

″Altmışıncı senenin başından ve çocukların yönetiminden Allah’a sığının ve bilin ki dünyâ (yönetimde) soysuz oğlu soysuzların eline düşmedikçe işler bozulmaz.″[2]

İşte Peygamberimizin ümmetinde, namazı terk ederek şehvetlerine tâbi olan ilk zümre, bu Hadis-i Şerif’lerde de geçtiği üzere hicri 60. yılda iktidara gelen Yezid’le başlayan Emevilerdir. Buradan anlaşıldığı üzere Sahâbîlerden sonra ilk olarak bu kötü fiil, bunlarla başlamıştır. Emevilerin, lânetlendiğine dair Sûre-i İsrâ, Âyet 60 ve izahına bakınız.

Yine şehvetlerine tâbi olanlar ve namazı terk edenler hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

سَيَهْلِكُ مِنْ أُمَّتِى نَفَرٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَاللِّبَنِ قِيلَ وَمَا أَهْلُ الْكِتَابِ؟ قَالَ: قَوْمٌ يَتَعَلَّمُونَ كِتَابَ اللّٰهِ يُجَادِلُونَ بِهِ الَّذِينَ آمَنُوا قِيلَ وَمَا أَهْلُ اللِّبَنِ قَالَ: قَوْمٌ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ وَيَضَعُونَ الصَّلَوَاتِ (طب هب ك عن عقبة)

″Ümmetimden şu iki çeşit kimseler helâk olur. Biri kitap ehlidir. Biri de lüben ehlidir.″ Dediler ki: ″Yâ Resûlullah! Kitap ehli kimdir?″ Buyurdu ki: ″Allah’ın kitabını okuyan ve onunla da Mü’minler ile münâkaşa eden bir topluluktur. Dediler ki: ″Yâ Resûlullah! Lüben ehli kimdir?″ Buyurdu ki: ″Şehvetlerine tâbi olan ve namazı terk eden bir topluluktur.″[3]

Yine Âyet-i Kerîme’de geçen ″Gayya″ hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَوْ أَنَّ صَخْرَةً وَزَنَتْ عَشْرَ خَلِفَاتٍ، قُذِفَ بِهَا مِنْ شَفِيرِ جَهَنَّمَ مَا بَلَغَتْ قَعْرَهَا سَبْعِينَ خَرِيفًا حَتَّى يَنْتَهِيَ إِلَى غَيٍّ وَأَثَامٍ قِيلَ وَمَا غَيٌّ وَأَثَامٌ؟ قَالَ بِئْرَانِ فِي أَسْفَلِ جَهَنَّمَ يَسِيلُ مِنْهُمْا صَدِيدُ أَهْلِ النَّارِ وَهُمْا اللَّذَانِ ذَكَرَهُمَا اللّٰهُ فِي كِتَابِهِ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ، وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا(طب عن ابو امامة الباهلى)

Şâyet on ukiyye[4] ağırlığında bir kaya Cehennemin kenarından atılmış olsaydı, yetmiş yılda dibine ulaşmaz, nihâyet Gayya’ya ve Esâme’ye ulaşır. ″Gayya ve Esâme nedir?″ denilince, buyurdu ki: ″Cehennemin en altında iki kuyudur. Orada Cehennem ehlinin kan ve irinleri akar. Allah’ın kitabında: ″Sonra onların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler ve şehvetlerine tâbi oldular. Onlar, Gayya’ya (Cehennemde bir kuyuya) atılacaklardır″[5] âyeti ile ″… Bu nehyedilenleri kim yaparsa, Esâme’de (Cehennemde bir kuyuda) cezâsını çeker″[6] diye geçen iki cezâlandırılma yeri bunlardır.[7]

Yine Sûre-i Meryem, Âyet 62’de, Cennetlik olanlar hakkında: ″Onlar için orada sabah akşam güzel rızıklar vardır″ diye buyrulmaktadır. Bu âyetten yola çıkarak, ″Cennette gece var mı?″ diye soran bir adama, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَيْسَ هُنَاكَ لَيْلٌ إِنَّمَا هُوَ ضَوْءٌ وَنُورٌ يَرِدُ الْغُدُوُّ عَلَى الرَّوَاحِ وَالرَّوَاحُ عَلَى الْغُدُوِّ تَأْتِيهِمْ طُرَفُ الْهَدَايَا مِنَ اللَّهِ لِمَوَاقِيتِ الصَّلَاةِ الَّتِي كَانُوا يُصَلُّونَهَا فِي الدُّنْيَا وَتُسَلِّمُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ (الترمذي الحكيم في نوادر الأصول عن الحسن وأبي قلابة)

″Cennette gece yoktur; nûr vardır, aydınlık vardır. Âyette geçen rızıkların geliş vakitleri de dünyâda iken kıldıkları namaz vakitleridir. Melekler onların yanına selâmla girerler.″[8]


[1] Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 8792.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 7970, 8343; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 30854; Nebhânî, Huccetullâhi Alel Âlemin fî Mucizât-ı Seyyide’l-Murselîn, c. 2, s. 813.

[3] Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No: 14234; Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 3374.

[4] Bir ağırlık ölçüsü olup yerlere ve muhitlere göre değişir. Bir ukiyye, Şer’an kırk dirhem olarak kabul edilmiştir. Bir dirhem de 3,25 gr’dır.bu ölçüye göre on ukiyye de, 1.300 gr yapmaktadır.

[5] Sûre-i Meryem, Âyet 59.

[6] Sûre-i Furkân, Âyet 68.

[7] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 7633.

[8] Gunyet’üt-Tâlibîn, c. 1, s. 229.