EN’ÂM SÛRESİ

﴿ وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعًاۚ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْاِنْسِۚ وَقَالَ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ مِنَ الْاِنْسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَٓا اَجَلَنَا الَّذ۪ٓي اَجَّلْتَ لَنَاۜ قَالَ النَّارُ مَثْوٰيكُمْ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ ﴿١٢٨﴾ وَكَذٰلِكَ نُوَلّ۪ي بَعْضَ الظَّالِم۪ينَ بَعْضًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ۟ ﴿١٢٩﴾

128-129. Ey Habîbim! Allah’u Teâlâ’nın, onların hepsini bir araya toplayacağı günü zikret. O gün Allah’u Teâlâ, ″Ey şeytanlar! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız″ der. Onların insanlardan olan dostları da, ″Ey Rabbimiz! Biz birbirimizden istifâde ettik (onlar bize nefsânî arzuları güzel gösterdiler, biz de onlara itaat ettik). Şimdi bizim için takdir ettiğin güne geldik ve huzurunda boyun eğdik″ derler. Allah’u Teâlâ da onlara, ″Sizin yeriniz Cehennemdir. Orada ebedî kalacaksınız. Ancak Allah’ın dilediği müstesnâ″ diye buyurur. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir ve her şeyi bilendir.* İşte böylece, zâlimleri kazandık-ları (günahlar) sebebiyle birbirlerinin dostu yaparız.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme’nin Arapça metninde, ″Cinler topluluğu″ diye geçen ibâreden maksat, ″Şeytanlar″ olduğu için böyle mânâ verilmiştir. Çünkü ″el-Cinne″ diye geçen ve genel olarak görülmeyen varlıklar için kullanılan bu kelime, kullanıldığı yere göre mânâ ifade eden bir kelime olup şeytan, cin ve melek anlamlarına gelmektedir. Bu Âyet-i Kerîme’de kastedilen mânâ da, şeytanlar anlamındadır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Zuhruf, Âyet 36’da şöyle buyurmuştur:

″Her kim Rahmân’ın zikrini görmemezlikten gelirse, ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan, her zaman onun arkadaşıdır.″

Yine âyette: ″Sizin yeriniz Cehennemdir, orada ebedî kalacaksınız. Ancak Allah’ın dilediği müstesnâ″ diye buyrulmaktadır. Bu ifadeden maksat ise, kâfirler Cehennemde ebedî kalacaktır. Ancak günahlarından dolayı Cehenneme giren bâzı Müslümanlar, Allah’u Teâlâ’nın rahmetiyle şefaate uğrayarak oradan çıkarılacaklardır, demektir.[1]

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَمَّا أَهْلُ النَّارِ الَّذِينَ هُمْ أَهْلُهَا فَإِنَّهُمْ لَا يَمُوتُونَ فِيهَا وَلَا يَحْيَوْنَ وَلَكِنْ نَاسٌ أَصَابَتْهُمْ النَّارُ بِذُنُوبِهِمْ أَوْ قَالَ بِخَطَايَاهُمْ فَأَمَاتَهُمْ إِمَاتَةً حَتَّى إِذَا كَانُوا فَحْمًا أُذِنَ بِالشَّفَاعَةِ فَجِيءَ بِهِمْ ضَبَائِرَ ضَبَائِرَ فَبُثُّوا عَلَى أَنْهَارِ الْجَنَّةِ ثُمَّ قِيلَ يَا أَهْلَ الْجَنَّةِ أَفِيضُوا عَلَيْهِمْ فَيَنْبُتُونَ نَبَاتَ الْحِبَّةِ تَكُونُ فِي حَمِيلِ. (م حم عن ابى سعيد)

″Cehennemin ehli olanlar, orada ne öldürülür, ne de diriltilir. Fakat işledikleri birtakım günahlardan dolayı Cehennem ateşi isâbet etmiş birtakım Müslümanlar vardır. İşte bir müddet azaptan sonra öldürülenler onlardır. Onlar kömür hâline geldiklerinde kendilerine şefaat olunma izni çıkar. Onlar, bölük bölük getirilip Cennetin ırmaklarına dağıtılacaklardır. Sonra Cennetliklere: ″Ey Cennet ahâlisi! Bunlara bol su, Cennet sularından dökünüz″ denilecek. Sonra onlar, sel yatağında biten dereotları gibi yeniden biteceklerdir.″[2]

Şefaat ile ilgili daha geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 255’in izahına bakınız.

Katâde Hazretleri, ″İşte böylece, zâlimleri işledikleri (günahlar) sebebiyle birbirlerinin dostu yaparız″ âyetini açıklarken: ″Allah’u Teâlâ, zâlimleri dünyâda birbirine dost yapar ve bunlar Cehennemde birbirlerinin peşinden giderler″ diye buyurdu.[3]


[1] Ebedî Cehennemde kalacak olanların sâdece kâfirler olduğuna dair ayrıca Sûre-i Müddessir, Âyet 48 ve izahına bakınız.

[2] Sahih-i Müslim, Îman 82 (306 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 10655.

[3] Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 6, s. 218.